Biz!
Doğu olarak XVII. yüzyıldan beri attığımız en dürüst adım, kendimizi batının karşısına koyan ve böylece üstünlük kompleksimizi törpüleyen XIX. yüzyıldaki ıstılahı adım idi. Nihayetinde aşabilmek muhatap almayı gerektiriyordu ve batı, muhatap alarak aşmıştı bizi...
Lakin XIX. yüzyılda attığımız o büyük adımı, maalesef o güne hapsettik. Yetmedi onu ölüme mahkum ettik. Öyle ki bugün “o adım hiç atılmadı” diyebilmek için binbir minvalde mücadele ediyoruz.
Üstelik bunu o kadar mefkure edindik ki “Onlar teknolojide (bilimde) üstün olabilirler ama biz de onlardan ahlakta üstünüz!” gibi davaya indeksli meşru cümleler icad edebildik.
Diğer taraftan bu anlayışın günah keçisini de yaratmaktan çekinmedik. Çünkü mecburduk, aksi halde keçimiz “Biz artık öldük. Kabul edin bunu!” demezse, batıyı muhatap alabilme cesaretini gösterenlerin bacaklarını kıramazdık.
Ve döndük geriye...
Eskinin yaralarını kaşımak ülkümüz oldu, riyâ ise ölçütümüz. Öyle ya “bana seni gerek seni” diyeni, ‘bir köşk ile bir kaç huriye’ tercih ettik. İnsanı müslümana önceleyeni müslümanı insana önceleyene, ‘ilim çinde olsa gidin alın’ diyeni ‘saltanatımız haktır, inanmayan kafirdir’ diyene kurban ettik...
‘Bizden adam olur’ diyenlerin de sesini kestik ki ‘bizden adam olur ama önce adamlığı cinsiyetten, sonra cinsiyeti bedenden ve nihayet bedeni siyaset ve siyasetçiden ayrıştırmak gerek” diyemesinler...
Yorumlar
Yorum Gönder