Sürü Psikolojisi
Sürü psikolojisi, insanların doğada tehlikelere karşı korunmak için bir refleks olarak geliştirdiği bir yöntemdir. İnsan, bireysel mücadelenin zorluğunu ancak toplum olarak aşabileceğine inanmıştır. Bu inanç, zorluk söz konusu olduğunda elbette makuldür.
Fakat zorlukla kast olunan nedir? Yaşamı sürdürebilmenin meşakkati mi? Üreyebilmenin zorluğu mu? Sosyal düzenin istikrarı mı? Yoksa doğru bilgiye ulaşmanın imkanı mı?
İlk ihtimaller söz konusu olduğunda elbette toplumsal çaba, kabul yahut amaç bireysel olandan üstündür ve saha faydalıdır. Lakin bilgi söz konusu olduğunda; bilgiye binaen oluşan doğru içinde aynı durum söz konusu mudur?
Nihayetinde haksız da değildir. Bir kişiye karşı bir çok kişinin gücü elbette baskındır.
Peki ya doğru? Doğru da aynı kriterle değerlendirilebilir mi? Bu elbette ilk bakıldığında doğruluk idesine çok daha yakın gözükmektedir. Oysa detaylı incelendiğinde bunun sadece bir doğruluk meşruiyeti olduğu açığa çıkar. Doğru olmaklığın kriteri çoğunluk değildir. Belki makullük, belki doğayla uygunluk belki de inanç ile uyumudur ama kesinlikle çoğunluk değildir.
Çünkü çokluk sadece güç birliğinde faidelidir. Bunun haricinde çokluğun doğruluk kriteri kabul edilip hataya düşüldüğü bir çok tarihi vesika söz konusudur.
Bunun en bariz örnekleri de normal şartlarda azınlık olan inanç, felsefi yahut bilimsek paradigmaların insanlığa çoğunluktan nasıl daha faideli olduğu gerçeğidir.
İsa havarileri ile 13 kişi, Muhammet ilk inanlarla belki 100, en güçlü döneminde 100.000 kişi. Ama her zaman azınlık. Ne zaman çoğunluk oldular ise işte o zaman doğruluklarını kaybettiler.
Öyle ki dünyanın ilk yazılı anayasası olarak anılabilecek medine sözleşmesi de sonrasında oluşturulan hukuk paradigması, dünya görüşü, insan felsefesi hep hep bu dönemlere ait.
Ama bu demek değildir ki azınlığa taraf olmak insanı sürü psikolojisinden uzak tutar. En az sürü psikolojisiyle düşünmek kadar bu genelleyici düşünce de hatalıdır. Burada problem çoğunluğun karşısındaki azınlık değil, bireyselliğini kaybetmiş bilinçtir.
George Orwell’in Hayvan çiftliğinde eleştirdiği çoğunluğa karşı azınlık olmasına rağmen yine de bu bireyselliğini kaybedilerek azınlığında sürü psikolojisine evrilmesidir. Yine aynı şekilde Sineklerin Tanrısı eserinde aynı durum eleştirilmektedir.
Dahası Kominist Rusya yani Sosyalizm ilk ortaya çıktığında dünyaya oranla bir azınlıktı. Ama zaman o bireysel bilincide sürü psikolojisine evirdi. Lenin kutsandı, dava kutsandı ve artık fikirler bireysel muhatap alınmak yerine davanın yahut doktrinin ardından muhatap alındı.
Bu durumun bir diğer örneğini de Türkiye devletinin kurucuları olan Cumhuriyetçilerdir. Öyle ki ilk başta azınlık olan ve çokluğa rağmen bireyselliği ve bireysel bilinci ön plana çıkartan bu oluşum da zamanla yerini sürü psikolojisine terk etti. Fikirleri cumhuriyet otoritesinin arkasından muhatap alır hale geldiler.
Örnekler çoğaltılabilir ama realite her zaman aynıdır. Bireysel düşünebilme cesareti gösteren bir şahıs yahut bir kaç şahıs düşüncelerini sistematize eder. Hatta bu doktrinin temel prensibi bireysellik üzerine kurulu da olsa, zaman bu doktrini sürü psikolojisinin kalkanı haline getirir.
İnsanların bu doğal refleksinin en kapsamlı ve en somut tezahürü ise elbette demokrasidir. Yani, çoğunluğun kararını doğru kabul eden ve bu doğrulukla çoğunluğun desteğini alan liderin meşru kabul edildiği yönetim anlayışı.
Bu yazıyı yayınlama cesareti gösteremeyecek anti cumhuriyetçiler de cumhuriyetçiler de hatta teokrasiyi yahut monarşi savunanlarda bu sürü psikolojisinin en büyük örnekleridir. Fikri muhatap alabilmek bireysel bilinci gerektirir, sosyal bilinç her zaman yanıltıcıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder