Yaşamak için yağmaladı insan!
İnsanlar sosyal hayatlarında kolay yoldan yaşamlarını sürdürmek ve zengin olmak için yağmayı icad ettiler.
Sosyal yapı (soyut hukuk), ahlaki anlayış (soyut doğru) ve dinler (soyut iyi) ise insanlara yağmanın yanlış olduğunu, yaşam için çalışılmanın daha doğru bir yöntem olduğunu telkin ettiler.
Böylece insan bir başkasının çalışması olan emeğe saygı duyması gerektiğini öğrendi.
Bu neticelerele elleri kolları bağlanan insan, yağmanın kötü olduğunu istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kaldı.
Bu durum insanları yağma için gerekli mazeretler aramaya sevk etti. Kimisi yağma gerekçesi olarak güvenliğini mazeret gösterdi, kimisi namusunu, kimisi ise daha özgür bir yaşam için yağmanın bir zaman için gerekli olduğu fikrini uydurdu.
Bireysel gerekçelerin en somut ve kollektif örnekleri ise kabile/devlet yapısında karşılık buldu. Kabileler, özgürlük ve mülkiyeti koruyabilmek için yağmayı yalnızca kabile adına meşru kıldılar.
Zaman, bu anlayışın da doğruluğunu izale edince; geriye bir tek din kaldı. Ve insanlar din ile yağmalama iç güdülerini Tanrı’nın iradesinde meşru hale getirdiler.
Böylece diğer toplulukların emekleri, Tanrı’nın iradesine boyun eğmemek suçundan yağmalanabilir hale geldi. Mesele Tanrı olunca, yağma eylemi de kötü olmaklıktan azad oldu. Üstelik vicdanlar da bu gerekçe ile teskin edilmiş oldu.
Ama tüm bunlar yağmanın adını hiç değiştirmedi. Ve o ad, o ilkel güdünün kötü olma mahiyetini hep muhafaza etti...
Yorumlar
Yorum Gönder