Arapça, felsefe üretilebilir mi?

Bütün dillerde üçüncül tekil şahıs, ikincil ve birincil tekil şahısa nispetle en az tanınan şahıstır.


Birinci tekil şahıs, fail olması hasebiyle en çok tanınan; ikinci tekil şahıs, muhatap olması nedeniyle ikinci seviyede tanınan;

üçüncü tekil şahıs ise ne muhatap ne de fail olmadığından en az tanınandır. Yani tabiri caiz ise “öteki” ifadesine en yakın olandır.


Arapçada ben ( انا) yani birinci tekil şahıs cinsiyetsiz iken (çünkü failin bizatihi kendisi, dolayısıyla içkin olarak cinsiyet bilgisine zaten sahip) ikinci tekil şahıs cinsiyetlidir: 

“ Erkek muhatap için sen:  انتَ; Kadın muhatap için sen: انتِ.”


Buraya kadar realite dilin yapısıyla uygunluk sağlar. Zira failin kendi cinsiyet bilgisine sahip olması ve muhatabının da cinsiyet bilgisine muhatap olması hasebiyle sahip olması mantıki ölçüte uygundur.


Fakat üçüncü tekil şahısta bir problem ortaya çıkıyor.


Arapçada üçüncü tekil şahıs olarak; bayan için هيifadesi, bay için ise هوifadesi kullanılır. 


Fakat üçüncü tekil şahıs hem dolaylı olarak hem de dolaysız olarak muhatap değildir? Diğer yandan fail de değildir? Öyleyse üçüncü tekil şahsın cinsiyet bilgisine nasıl sahip olunabilir?


“-Yahu kardeşim, bunda kafayı karıştıracak ne var?! Adamı görünce anlarsın zaten kız mı erkek mı olduğunu!” diyebilirsiniz. Haklısınız da! 


Fakat bu görünen bir üçüncü şahıs, yahut önceden hakkında bilgi edinilmiş olan bir üçüncü şahıs için geçerli bir cevaptır. 


Peki ya üçüncü tekil şahsı hem görmüyor, hem bilmiyor hem de önceden cinsiyet bilgisine sahip değilsek? O taktirde üçüncü şahıstan hangi cinsiyet ile bahsedilebiliriz?


Mesela “Tanrı”.


Dinin Tanrı hakkında bilgi vermediğini, yahut Peygamber’in onu muhatap almadığını varsayın; öylesi bir durumda tanrıyı “Allah” olarak ifade etmenin tutarlı bir izahı olabilir mi?


(Arapçada Allah kavramı, hem kelime ifadesiyle hem de yerine kullanılan hu "ه" zamiriyle erillik yani baylık ifade eder. Dolayısıyla Allah’dan üçüncü tekil bir şahıs olarak bahsetmek için illaki dinin bilgisine ihtiyaç vardır.)


Burada üç tane problem karşımıza çıkıyor:


1- Dini bilgimizle cinsiyetten münezzeh ettiğimiz Allah’ı, eril bir isimle tasavvur etmek ve isminin yerine eril zamiri (bay için üçüncü tekil şahıs ifadesi) kullanmak bir çelişki yaratmıyor mu?


2- Cinsiyetten münezzeh ettiğimiz bir varlığı, eril bir kelime ve zamirle ifade etmek dolayısıyla tanrıyı eril (bay) olarak tasavvur etmek zorunda kaldığımız bir dil, nasıl ilahi bir dil olabilir? (Lafzen kur’anın ilahi kabul edilmesinin pratik sonucu!)


3- Dine inanmayan fakat Tanrı’ya inanan bir Arab (İlah’a inanıyor ki ilah da eril), Tanrı’nın eril olduğu bilgisine nasıl ulaşmıştır? Yani dine inanmayan bir arap, nasıl Tanrı’ya (İlah’a) inanabilir?


Bu sorunun tam türkçesi: 

“Bir Arap, eril bir tanrı tasavvuruyla nasıl tanrıyı sorgulayabilir yani felsefe üretebilir?” demektir. 


Zira Arap dili, dinden beslenerek tümeli tikele mahkum etmiştir. Öyleyse Arapça konuşan bir zihin, tümellere dair düşünmeksizin, nasıl bir felsefe üretilebilir mi?


İşte dinin dil ve dilin düşünce üzerindeki etkisi budur. Zira toplumlar inançlarından tenzih ederek bir dil oluşturmazlar. Dil, toplum gibi dinin de pratik bir tezahürüdür. 


Dolayısıyla felsefe yapmak için (felsefe ile tarafsız yani önkabulsüz düşünmeyi kastetiyorum) dilin, felsefeye müsade etmesi elzemdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanun ile Yasa arasındaki fark nedir?

Mitoloji, Ne İş Yapar?

İSLAMA GÖRE VAROLUŞUN SIRRI NEDİR?