Usulcüleri istisna olmakla beraber ilginç bir şekilde Tarihçiler ile İslam hukukçuları (medrese taifesi ve diyanetin vaiz taifesi de dahil) ortak bir düşünceye sahipler. İkisi de, tek başına bilgiye sahip olmanın yeterli olduğunu düşünüyorlar. Yani onlara göre bilginin zihinde mevcut olması yeterli. Yapılacak yorumların bilgi olduktan sonra pek bir ehemmiyeti yok.
Bunun tam türkçesi, yorumunun(tevilin) bilgiyle uyumlu olması, mantıki usule riayet edilmesi gibi esaslar ikincil hatta üçüncül bir öneme sahip. Hele ki dinleyici kitlesi cami cemaati gibi alt kitle ise mantıki usul neredeyse hiç önemsenmiyor.
Bu ne demek biliyor musunuz?
“Şayet vaiz, bir ayeti yahut hadisi ezberinden okur ve ona meal de verebilirse, o saatten sonra ayetin yahut hadisin mesajıyla alakalı olsun olmasın her türlü yorumu yapabilir” demek.
“Oysa akademik kaideler var, ayetin sebebi nüzuluna riayet lazım, hadis için esbabül vürudul hadis var, sonra kur’anın insicamına riayet gerekir” gibi cümleler kuruyoruz değil mi?
Oysa akademik kariyeri olan bir kaç hocayla aramızda geçen şu diyaloglara dikkat ediniz.
(Köktenci anlayışa sahip selefi karakterli bir islam hukukçusu, usule dair konuşuyor.)
+ Dinde esas olan nakli bilgidir. Kıyas gibi akıldan husule gelmiş usuller dini bozmuştur. Bizim düzelmek için nakle geri dönmemiz gerekir.
geçenlerde camii’deki bir sohbette,
Mesela ehl-i hadis’in dini yorumuna sahip bir hoca, aslolanın nakil oluğunu, aklın nakle tabi olması gerektiğini ifade ediyor. Öyleyse kıyas (ortak illetten kaynaklı naklin taşınması)
Yorumlar
Yorum Gönder