Ninni ekibinin hikayesi

 Ninni ekibinin hikayesini bilir misiniz?


Durun anlatayım da dinleyin.


Dinni
Kinni
Cinni
Sunni
.
.
+
Bir de bizim zımni

(7) kişi

Ekonomik buhranların insan astığı, siyasilerin sinsi planlarıyla yürek deştiği, milli takımın başsızlıktan iksir içtiği bir dönemde Adapazarı’nda ücretli öğretmenlik yapmak düştü nasibimize. Yeşil doğası, siyah insanlarıyla adeta Âdemin cennetini andıran bu kent; yerlisinin dağlı-dağsız manav Türklerinden oluştuğu ancak yerlisinden çok yersizi barındırdığından küçük Amerika olarak adlanası bir şehir idi. 

Amerika’ya alışık olduğumdan bu şehirde zorluk çekmedim. Ancak öğretmen olarak çalıştığım şirket için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Zira bu şirket, batı kıyafetleri giyen ancak bedenin içi baştan ayağa doğulu olan İstibdat padişahlarını andırıyordu.

Şirkette çalıştığım bir kaç aydan sonra patron beni aradı, hafta sonu dağlı manavların hıdırallez pilavı olduğunu ve bütün öğretmenler ile birlikte katılım sağlayacağımızı belirtti. Bu dönemde şirket sahiplerinin Muaviye soyundan olduğu ve biz çalışanların da cebriyye mezhebine uyma yükümlülüğü düşünülürse, neden gidip-gitmemekte özgür olmadığımız da rahatlıkla anlaşılacaktır. Bu arada sizler bu şirketlere bugünlerde okul dediğinizden sanırım biraz kafanız karıştı. Evet burası da bir okul efenim. Ancak sizinkinden farklı, çünkü burası öpözel bir okul. (Not: Öpözel sözcüğü, kurallara uygun olarak pekiştirilmiştir.)

Hafta sonu, saat 9.00’da içtima yapıldı.  Şirket sahibimiz uzun boylu bir nutuk hazırlamıştı ve bunu bize büyük harflerle okudu. Aklımda kaldığı kadarıyla aktarayım: “Hıdırellez, en eski dönemlerden beri Türkler arasında Hızır ve İlyas ataların buluşması şerefine kutlanır. Bu buluşma, bereket getirmiştir. Kutlanmasıyla bu bereket, bizlere de bulaşır. 

Bizim bölgemizde bu geleneği dağ köylüleri devam ettirirler. Has manav Türkleri yâni. Üstelik bu kutlama onlar için o kadar kutsaldır ki pilavın bütün malzemesini kendi topraklarında yetiştirir ve pilavın pişirmesinden ikramına kadar bütün emekler de onlara aittir.

Bizler Sıratı Müstakim Okulu öğretmenleri olarak onların bu kutlamasına katılacak ve okulumuzu en iyi şekilde temsil edeceğiz. Haydi şimdi araçlara geçelim öğretmenlerim.”

Araça binerken Matematikçinin şöyle dediği işitildi. “Patron bu dağ köylülerinin paralarının kokusunu almış belli ki ama boşuna çabalıyor. Bunlar çocuklarını özel okula felan göndermezler.”

Tarihçi hemen ekledi: “ Hükümetin okul dayatmasından sonra dağlılar da okutacak artık çocuklarını. Zaten çocukları için de başka çareleri yok. Bu pahalılıkta kim para verecek allaha sen buğdaylarına?” 

Hemen Gökçe adalı dilci girdi araya: “ Bre bizler deniz tanrısı, kara tanrısı deyince kızıyor ‘Tövbe et beya münafık, Tanrı tektir’ diyorsunuz. Siz neden iki tanrının buluşmasını kutlarsınız? Hani Tanrı’nız tek idi sizin?”

Ve Dinci’nin cevabı gecikmedi: “Tövbe de münafık, söylerim şimdi Menat Bey’e he. Hızır ile İlyas atalar mübarek kimselerdir.”

- Tövbe beyaaa.

İnsan katline susamış sarp ve sık yeşil dağların arasından en büyük dağı aradık uzun süre. Bulunca da tepesine tırmanıp Manav köyüne çıktık. 

Bizlere tezat oluşturacak kadar saf bu insanlar, hemen ellerimize hücum ettiler. Çizgili yüzleri, kavrulmuş tenleri, çatlamış dudakları ve nasır bağlamış elleriyle bir bütünü temsil ediyorlardı. Her birimize sarılarak ‘hoş geldiniz’ dediler. Sanki yaşamımızın her dakikasına şahit olmuş ve beraber büyümüşüz gibi tanıyarak bakıyorlardı. Şehir merkezinde olsa iğreneceğimiz ve küçümseyeceğimiz ne kadar hareket varsa hepsini tek tek yaptılar yani. Fakat küçümsemedik, tiksinmedik de. Zira bu gönüllerin sıcaklığı, bütün yapay tepkilerimizi elimizi eritivermişti.

Bir yer gösterdiler. Ama ismen değil hakikaten yer. Toprağın üzerine çizilmiş bir kaç çimen otu yani. Tiksintileri çelikten olan bazı öğretmenlerimiz şehri temsil etmekle adeta övünürcesine tenkit ettilerse de bizler bağdaş kurup oturunca oturmak zorunda kaldılar.

Sağ tarafımızda siyasiler, sol tarafımızda dinciler 

.
Z
Z


Çeşmeden akan suyun caiz olup olmadığı tartışıldı.

İmamı azamdan, buhariden sözler, kurandan ayetler havada uçuştu. 

Bir köylü gelip en son noktayı koydu. Siz bana bir çeşme alverin ben bunu tamir ederim yav. Kavga etcek ne var? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanun ile Yasa arasındaki fark nedir?

Mitoloji, Ne İş Yapar?

İSLAMA GÖRE VAROLUŞUN SIRRI NEDİR?