Kayıtlar

Temmuz, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dini bilgi neden evrensel kabul edilmez?

Düşünce tarihinde en temel problem bilgi edinme problemidir. Aleni olarak şöyle denir:  “Bana öyle bir bilgi edinme aracı göster ki bu araç, hem herkes tarafından kullanabilsin dolayısıyla bilgiye herkes ulaşabilsin, hem de bu araçla elde edilmiş olan bilgi (mevcut bilgi), herkes tarafından -yine bu araç kullanılarak- kontrol edilebilsin.”  Bu ciddi bir taleptir ve sistemli olarak yakın çağa kadar ortaya tam olarak konamamıştır. Lakin sistemli olarak konmaması onun düşünce tarihinin içerisinde geçmiş dönemler de mevcut olmadığı anlamına gelmez. ... Düşünce tarihinin en klasik dönemlerinde en temel bilgi edinme aracı olarak yalnızca din (mitoloji-muhayyile) kabul ediliyordu. Daha sonra dine deneyim bilgisi (deney-duyu vs) ve akıl da bilgi edinme araçları olarak eklendi. Daha sonraki süreçte grek felsefesinin sistem filozofları (platon dönemi) bilgi edinme aracı olarak akla merkezi bir sistem tahsis ettiler. Böylece din ikincil, bilim ise üçüncül bir bilgi kaynağı olarak görülme...

Matematik ne işimize yarayacak?

 ”Hocam! Bu matematikte öğrendiklerimiz, hayatımızda ne işe yarayacak?” sorusu,var olduğu günden beri en basiretsiz soru olma özelliğini her zaman korumuştur. Matematik, diyalektiğin(sağlıklı akıl yürütmenin) rakamlarla ifade ediliş biçimidir. Akıl yürütme (düşünme, yorumlama analiz etme vs.) yaşam için ne kadar gereksiz ise matematik de hayat için o kadar gereksizdir. Zira matematik ülkemizde zannedildiği gibi hesap yapma aracı değildir. Matematik sağlıklı bir düşünme becerisi biçimidir. Matematiğin temel işlemleriyle, sağlıklı düşünmenin dili öğrenilir ve denklemleri (yöntemleri) kullanılarak bilgi üretilir.  Hali sebepten kabaca bir matematik tarihi, düşünce tarihidir yahut düşünme biçimi tarihidir aynı zamanda. Kadim dönemde matematik bilmeyenin aklına itibar edilmemesinin yegane sebebi de budur. Arapça riyazet ( رياضة -spor/egzersiz) ile riyaziyyat ( رياضيات - matematik) aynı kökten türetilmiştir. Riyazet, nefsin eğitilmesi (tassavvuf) yahut bedenin eğitilmesi (spor),...

Kimliksiz insan, insan olur mu?

  Sosyalist düşüncenin “kimliksiz insan” düşüncesini makül bulmuyorum. Zira birleşmenin ölçütü farkları yok etmek değil, farkları kabul etmektedir. Kavga farkları kabul etmemenin neticesidir, farkların değil. “Ben türk değilim, o kürt değil, diğeri de arap değil. Hepimiz insanız!” demek insanı en büyük boşluğa iter. Zira insan kendini kimlikler üzerinden tanır. Kimlikler insanın düşünce yapısını, eylemlerini, dünya görüşünü vs oluşturan dinamik varlıklardır.  Böyle deyince; kimlikler insanın geri kalmasının dahi ayrışmasının nedeniymiş gibi anlaşılıyor. Oysa kimlikler, insanın doğal yaşamda hayatta kalmak için ürettiği en doğal savunma mekanizmalarıdır. Bunları devreden çıkartır ve yok ederseniz, doğada insan varlığının kalması söz konusu değildir. Zira bir şekilde insan varlığını rast gelseniz dahi bu insan, kadim insan değil. Robot vari bir yaratıktır. Çünkü düşüncenin en temel ereği olarak kimlik ortadan kalkmış dolayısıyla teorik zeka da kaybolmuştur.  Sosyalist düşün...

Akademisyen mi yoksa Şeyh mi Bilir?

  Tasavvufun hakikat bilgisine tasavvuf felsefesi ile ulaşılmaz. Tasavvuf felsefesi, riyazet (keşf) ile ulaşılmış olan hakikatin, anlatımından/tasavvurundan ibarettir. Bu haseple bir akademisyen, tasavvuf felsefesini bir şeyhten çok daha iyi bilebilir. Fakat bu, o akademisyenin, tasavvufun hakikatine erişebildiği anlamına gelmez. Zira tasavvufun yegane hakikate ulaştırma yöntemi, riyazettir. Aynı sebeple tasavvuf felsefesi veya her hangi bir nakli bilgi, tasavvuf için, epistemik anlamda bir bilgi değeri taşımaz. Zira tasavvufun tek bilgi kaynağı vardır, o da keşf’tir. Tasavvufun yegane usûlü riyazet, vusûlü ise keşftir. Ol sebepten -referansla- “Usûlsüz vusûl olmaz.” denir.

Grek Felsefesi T. Not (1)

  Platon mevcudatın bilgisini üzerine inşa edeceği sabiteyi (zemini) bulmayı hedefliyordu. Çünkü bir sabite (payda) olmaksızın bilgiye ulaşmanızın imkanı yoktur. Dolayısıyla idealar teorisini üretti ve tikellerin bilgisi olarak tümellerin asıl olanlar olduğuna inandı. Çünkü mevcudatı açıklayan payda, asıl olan olmalıydı. Aristo sabiteyi şöyle açıklar: “Her türlü değişim bir değişmez olanı; her oluş, oluş halinde olmayanı gerektirir.” Aristo’nun Platon eleştirileri de tam olarak bu zemine dair oldu. Platon zemini form (ide) ile oluşturmuştu fakat Aristoya göre form, yalnızca maddenin sıfatıydı (niteliği yahut bilgisi). Dolayısıyla ide/ form maddenin bilgisiydi fakat bilginin objesi bizatihi form değil maddeydi. Bu da Aristo’nun sabiteyi madde ile oluşturmasına neden oldu.  Böylece madde-form düalizmi, bilim ve bilim felsefesini doğurdu.

Grek Felsefesi T. Not (2)

  Ruh, en eski tarihlerden beri “canlılık veren şey” olarak tanımlanmış ve tanrısal bir varlık olarak algılanmış.   Platon ruha ide ismini vermiş ve onun tikel varlıkların bilgisi olduğunu söylemiştir. Böylece bilgi esas olarak madde onun sıfatı yahut tezahürü olmuştur. Bu haseple ona göre bilgi hep var iken, onun sıfatı olarak madde her zaman var değildir. Aristo ise ruhu direk bilgi (form) olarak adlandırmış ve ruhu maddenin sıfatı haline getirmiştir. Aristoya göre bilgisiz madde (cevher), bilgiye (ruh) ulaşmadan var olamaz. Ona göre maddenin varlık kazanması için bilgisine (forma - ruha ) ihtiyacı vardır. Fakat form(ruh) bu birleşimde bizatihi maddenin bilgisi olduğu için yani objesi madde olduğu için sabite değildir. Dolayısıyla Aristoya göre de madde, formun aslı olması hasebiyle bütün zamanlarda var hale gelmiştir. Lakin aristo’nun formsuz (bilgisiz) maddenin var olamayacağı düşüncesi üçüncü bir payda ortaya çıkartmıştır ki bu da cevherdir. Dolayısıyla Aristo v...

Mitoloji, Ne İş Yapar?

  Bir ırkın mitolojisi, o ırkın tinsel özelliklerini ortaya koyar. Çünkü kutsal, kapasite ve bakış açısına (anlayışa) göre tecrübe edilir. Dolayısıyla kişinin kutsal ifadesi, kişinin kutsaldan çıkarttığı kendisidir. Bir diğer yönüyle ise muhayyilesinde bulunan ideal tiplemesidir.   Dolayısıyla Grek Mitolojisininin tanrıları Grek, Türk mitolojisindeki tanrılar Türk, Arab’ın mitolojisindeki tanrılar Arab, İbrani mitolojisindeki tanrılar İbrani’dir desek pek mübalağa sayılmaz. Zira Türk tanrıları savaşçı ve yağmalayıcı, Yunan’ın tanrıları sofistike ve cinsel yönelimleri aktif, Arap tanrısı otoriter ve    sıcağı ceza olarak görür (sıcak iklimdedir çünkü), İbrani tanrısı ise ırkçıdır, hint tanrıları doğacıdır vs.  Bu tanrıların her birini, ait olduğu toplumdan ayrı olarak okuyamaz ve değerlendiremezsiniz. Diğer yandan toplumların din değişikliği de, yeni dini eski mitolojisine uydurmak suretiyle gerçekleşir. Zira Allah, Türklerin inancında “devlet” mefumunu destekley...

Kanun ile Yasa arasındaki fark nedir?

Bugün bu iki kelime elbette eş anlamlı kabul edilerek ziyadesiyle birbiri yerine kullanılıyorlar. Lakin bu onların aralarında temel bir fark olmadığı anlamına gelmiyor. Zira böylesi bir fark bulunmasa; dil, doğası gereği, ikisinden birini eritir ve yüzlerce yıldır muhafaza etmezdi. Bize göre bu iki kelime, günümüzde anlam daralmasına maruz kaldıkları ve hukuk sistemimizin neliği konusunda hala ortak bir karar varılamadığı için birbiri yerine kullanılıyorlar. Osmanlı hukuk sistemine baktığımızda fark çok daha açık olarak ortaya çıkıyor. ... Biz yazımıza “Yasa, doğal kurallardır; kanun ise yapay ve tabi kurallardır” diyerek başlayalım. Yasa, keşfetmek yoluyla ortaya çıkarken kanun yaratmak yoluyla ortaya çıkartılır ve meşruiyetini de yasadan alır. İslam hukukunda yasaya şeriat, kanuna ise maslahat (örf/adet vs) denmekteydi. Zira bir hukukçu, nasstan istinbat yoluyla bir hükme ulaşırsa, bu bir yasa (şeriat) olmaktaydı. Çünkü bu yolla ulaşılan hüküm hukukçuya değil, Tanrıya ait kabul edili...